Memleketimiz akademik camiasında en uzun süreli tartışma konularından birinin, lâiklik olduğu ve bunun da Fransızlardan alındığı bilinmektedir. Ancak, erken Cumhuriyet dönemi modernleşme çabaları esnasında lâiklik uygulamalarında birtakım İslâmî şiarların reforme edilmesini sadece lâiklikle izah etmek mümkün değildir. Zira, inkılâpların bir kısmı, Osmanlı toplumundan miras kalan geleneksel hayatla, bir kısmı kültürle, bir kısmı da Cumhuriyet’in iktisadî/hukukî/siyasi kurumlarını eski’nin yerine ikame etmede, Batı menşeli hukuk kodifikasyonlarıyla ilgilidir. Bu durum, modernleşme çabalarında geleneksel toplumun iktisadî, içtimaî, hukukî, sınıfsal yapısını değiştirirken; değişmezliği temsil eden Din ile “yeni olan” çekişmesine yol açar ve yeniliğe karşı çıkan tepkiler, “Din Dili” üzerinden Devlet’in “Din ile çatışması” ve laiklik kavramı üzerinden retorikleşir. Oysa, Türkiye’de dindar-lâik çatışmasının Cumhuriyet elitleriyle başlamayıp, Osmanlı toplum düzeninde lâikliğin zaten devlet sisteminde mündemiç olduğu, din-devlet çatışmasının gerçekte “toprak kavgası”ndan kaynaklandığı, lâiklik-Din geriliminin gerçekte bir “sınıf çatışması”na dayandığı görülür. Bu perspektiften bakıldığında, Türkiye’de sivil İslâmizasyon, Devlet’in toprak üzerindeki hâkimiyetini çözmeyi veya gevşetmeyi amaçlamakta, bu çatışmayı da “Din’e ve dindarlığa müdahale edildiği” söylemi üzerinden dile getirmektedir.
Yukarıdaki öncüllerden hareketle, bu çalışmada yakın geçmişte entelektüel birikimleri kadar, toplumsal faaliyetleriyle de derin iz bırakan; Sultan Galiyev ve Yusuf Akçura ile Attila İlhan’ın düşüncelerinin “lâik devlet” teorisi bakımından tahlili yapılmıştır. Zira, üç Türkçü düşünür de İslâm’ı sosyal bir olgu olarak görmekle; Devlet’in ve devrimci kadroların Din’i karşısına almak yerine, Din ile hareket etmesini ve Devlet’in topyekûn milletle devrimi gerçekleştirmesini, Din’in, Türk’ü sömürmek için bir araç olmaktan kurtarılmasını, Türk’ün özgürleşmesine hizmet etmesini ileri sürmektedirler. Çalışmada üç Türkçü/Devrimci düşünürün fikirleri eleştirel bakışla ele alınarak, düşünsel tutarlılıklarını kaybettikleri hususlar da ortaya konmaktadır.
Değerlendirmeler
Henüz değerlendirme yapılmadı.